17 Nisan 2017 Pazartesi

Okuduklarımdan - MALİNA



Çok zorlanarak okuduğumu itiraf etmeliyim.İlk bölümde olayları olağan sırasıyla anlattığı halde sondan başa doğru okuyormuşum duygusundan kurtulamadım. Kimin kim olduğunu anlayana kadar da epey göbeğim çatladı. En son William Faulkner'in Ses ve Öfke'sini okurken bu kadar zorlanmıştım ama size söyleyeyim Malina daha zor. Çünkü Malina, 'Ben' diye tanımladığı anlatıcının bir kadının, iç sesi,sanrıları ile varoluş savaşı verirken yaşadığı dönüşümü anlatıyor. Kimin gerçekten var olduğunu kimin sanrı olduğunu anlamak epey güç.  Feminist varoluşun bir kadında baştan sona nasıl gerçekleştiğini anlatıyor. Kitabın sonunda değişimin tamamlanmasını "cinayet" olarak tanımlıyor. Bu tanımlamayı Bachmann'ın yapması bende endişe yarattı. "Yol hiçbir şeye yaramaz,herkes için vardır sadece ama herkesin o yoldan gitme zorunluluğu yoktur" diyor.Bachman bu feminist dönüşümün belkide herkes için gerekli olmadığını,herkese mutluluk getirmeyeceğine işaret ediyor.Kadın bireyselliğinin iç çatışma,toplumsal çatışma yaşamadan doğumla beraber gelen bir olağanlık olması için epey zaman var korkusuna kapıldım.İlk yayınlanışından bu yana geçen yarım yüzyıllık zaman, korkumu sebepsiz kılarmı bilemiyorum.
İkinci bölüm psikanalitik açıdan muhteşem ötesi. Rüyaların bu şekilde roman kurgusu olması için ya olağan üstü bir zekanın sahibi olmak lazım ya birebir o rüyaları,o dönüşümleri yaşamak lazım ya da bir psikanalistten yaşayan birinin notlarını aynen almak lazım.Muhteşemdi.
 Dönüşüm kolay değildir. Çoğu zaman tarihten gelmiş geleneklerle savaşmaktan çok kendi iç dünyamızda savaşlar veririz."Tanrılar çok,pek çok ölümler ölür" diyor Bachman.
   Değişirken pek çok kez ölürsün ama yukarıya doğru ölürsün.Bu da benim fikrim.













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder