10 Mayıs 2017 Çarşamba

Kavuşmak İçin Din

Eş zamanlılık diye bir olay vardır ya,çoğu zaman benzer konulara birbirine çok yakın tarihlerde şahit oluyorum. Bugünün kandil gününe denk gelmesi ile evvelki gün yaptığım bir sohbetten anlatayım.
İş arkadaşlarımdan biri abisini anlatıyor;hayatı boyunca elle tutulur bir iş yapmadığı gibi aort damarı çatlayıp ölümden döndükten sonra da kendini iyice dine verip sabah akşam zikir ve namazın içinde ibadet ediyormuş.Karısı ve henüz ergenliğe adım atacak bir kızı varmış.Yoğun ibadetleri dolayısı ile zaten sınırlı olan geliri sıfıra indiği için ailesinin desteği ile geçiniyormuş.Yine çok yakın bir arkadaşım epey yaşlı annesine refakat de eden kız kardeşini şikayetle anlatıyordu "Ne zaman arasam bulamıyorum,namazda oluyor,artık anneme söylenmeye başladım 'bu kız niye sabah akşam namazda?'diye ,annem 'oğlum ne yapayım,ne diyeyim,içki içse,kumar oynasa söylenilir de namaz kılana nasıl kızılır?'diyor"
Yaşam ileri doğru gittikçe,insanlık kalabalıklaştıkça kaotik stresin içinde kendi hayatlarımızı yaşamadığımız doğrudur. Birilerinin yargılarını,birilerinin inançlarını,birilerinin değerlerini,birilerinin utançlarını,birilerinin görgülerini,birilerinin modalarını,birilerinin kültürlerini yaşıyor ve o kalabalıkta kendimizi görmez hale geliyoruz.Kendi sesimizi duymaz hale geliyoruz ve farkında olmadan ayıplarımızın başkalarının yargıları olmasını kabul ettiğimiz gibi huzurumuz da başkalarının ayak izi olmaya başlıyor. 'Allah yolunda' bir zatın hayat hikayesini okuyup onun yaptıklarını taklit ettiğimizde aynı onun gibi huzur bulacağımızı zannediyoruz. Anlattığım konu gereği dinsel örnekler veriyorum.Konu sadece kendini görmeden başka hayatlara atanmak olsa bunun moda ikonlarını takip edip terfi etmeye çalışanları da var elbette ama konumuz bu değil.
Hayatlardaki bu kendini değerlendirmezlikten gelen bilgi kirlilikleri ruh kirlilikleri ile çoğalıyor. Kendi sesini dinlemeyen insanlık omuzlarında milyarlarca insanın değerlerini taşımaya başlıyor ve hakikaten yoruluyor. O yorgunluğu içinde her biri kendine göre bir kaçış metodu geliştiriyor. Bazıları alkole,bazıları sekse,bazıları aşırı iş yüküne,bazıları da gece gündüz ibadete sığınıyor.Konu ibadet olunca "Eee! Ne var bunda?" diyebilirsiniz ama medeni dünyaya ucundan bucağından temas etmek durumunda olduğumuz gerçeğinde bütün sorumlulukları bir kenara bırakacak ibadetin, köprüaltı berduşluğundan farkı yoktur. Bu gerçeği bir kere kabul edelim. Ve şunu sorgulayalım "Neden bu yoğun ibadete ihtiyacım var?" Ya da yakınlarımızdan biri bu haldeyse "Sorunu ne?" Çünkü bu bir kaçıştır. Hayattan,insanlardan ve sorumluluktan kaçıştır ki,insanlığın kabul gördüğü tek kaçış biçimidir.Kendi değerleri  ile yüzleşememedir Şarapçı onaylanmaz, zikirci onaylanır o kadar. Kabul görür kaçışın iki yönteminden biridir aşırı ibadet,diğeri de zaten aşırı işkolikliktir.Ne ile yüzleşemiyoruz? Kendimizi neye onaylatmaya çalışıyoruz? Evet,mandra filozofu gibi çalışmaya karşı mıyız? Anne olmaya,baba olmaya,sistemin kölesi olmaya karşı mıyız? Diyelim ki karşıyız,yüzleş o zaman. Kaçmadan yüzleş ki çevrende temas ettiğin insanlar da kendi konumlarını belirleyebilsinler. 16 saat-20 saat ibadet eden bir adamın ,halasından aldığı yardım parası ile birşeyler yapmaya çalışan ergen kızı kendini nerede konumlandırabilir bu hayatta?
"İslam" sözcüğünün etimolojisine baktığınızda 'teslim olma','barışta olma' köklerine gidersiniz. Yani islam, iç huzurunu bulmaktır,barış içinde olmaktır. Gözlerinizin içine bakıp sizden birşeyler bekleyen canlarınız varken onlarla aranıza perde çekerseniz adı din,zikir ne olursa olsun huzur bulamazsınız. Çünkü insanlık zincirinde kendi boşluğunuzu dolduracağım derken başka birinin ruhunda boşluk yaratırsınız.İnsan olmak sorumluluk ister. İnsanın etimolojisine baktığınızda da "iyi huylu,yumuşak başlı" ya gidersiniz.Başkalarının hayatlarında boşluklar yaratarak iyi huylu olunamaz.
Dinde aşırılık eksi yönde ruhsal kaçıştır. O yüzden ruhlarımızı beslediğimiz kadar zihinsel varlığımızı da beslemeliyiz. Neyi neden yaptığımızın sorgusunu yapacak kadar içsel barışa odaklanmalı,zihinsel yetiye ulaşmalıyız.Din kaçmak için değildir,kavuşmak içindir.

 

1 Mayıs 2017 Pazartesi

KUTLAMALAR ANMA OLMASIN





Bugün bütün dünyada emeğin,alın terinin kutlandığı gün. Emek,umut yolculuğuna çıktığınızda yanınızda sizinle yol alan en samimi dostunuzdur.Umduğunuz her ne ise, harcadığınız emek kadar kıymetlidir sizin için. Ve emek, yüzde gülümseme ile sizi ısıtan sıcak bir kucaktır. Hayatın anlamını sorguladığınızda dikkat edin ki büyük oranda harcanan emek ve harcanan emekle elde edilen mutlulukları tarif ederiz. Bu yüzden emek kutlanır,emekçi kutlanmalıdır.Emek,insan hamurunu pişiren harçtır o yüzden kutsiyeti tartışılmaz.

1 Mayıs 1977'de İstanbul'da bu kutsiyet katledildi.Türkiye'nin hafızasında kanla işaretlendi.Bu,bilinçli bir programla yapıldı. Ben paylaştığım videolardaki yüzleri izlemenizi istiyorum. Oradaki gülümsemelere dikkat etmenizi istiyorum. Şunu görelim ki, ülkeler,milletler savaş alanlarında yok edilmezler. Onları yok etmenin en sihirli en etkili formülü yüzlerinden gülümsemeyi almaktır. İnsanlar parasızlığa dayanır,açlığa dayanır ama sevgisizliğe dayanamaz. Sevgisiz olduklarında insanlıktan çıkar.Umutları tükenir. Videolardaki yüzlere bakın ve insan tiplerine bakın; her kesimden insan. Zengin,fakir,işçi,işveren,kapalı açık ayırımı yok. Dayanışma var. Sevginin olduğu yerde zengin fakirle empati kurar,fakirin hakkı için paylaşımı öngörür,fakir, zenginin aldığı risklerle büyüdüğünü görebilir,kıskançlıktan uzak büyümesini destekler.

Sevginin,gülümsemenin olduğu yerde dayanışma olur. Bölünmez bütünlük olur. Senin mitingin,benim mitingim olmaz. Hakkın ve adaletin mitingi olur. İnsanımız,vatanımız yüzlerimizdeki gülümsemeler çalınarak bölündü.Mutluluğumuzun sen/ben diye ayrıştırılmasıyla bölündü. Mazlum edebiyatları arasında hak,hukuk yitirildi.Empatiden yoksun insan, sempatisini kaybetti. Duygudaşlık öldü.

Bugün 1 Mayıs dünyadaki işçilerin ve emekçilerin bayramı. Bugün 1 Mayıs,kutlama günü bizim ülkemizde ise kötü bir hatıranın ANMA günü. Mazlumun, gücü ele geçirince hakkı da hukukuda kendine yontan kompleksli hastalığına yakalanmadan,gülümsemenin iktidarda ve parada olmadığını yüreklerde olduğunu unutmadan yeni bir gelecek için lütfen herkes kendini masaya yatırsın. Ne kadar empat olduğuna,kendinden olmayana ne kadar sempati duyabildiğine bir baksın. Lütfen herkes gerçekten ne kadar gülebildiğine ,ne kadar mutlu olduğuna bir baksın. Mutluluğumuz kadar birbirimize dost oluruz. Dostluğumuz kadar birlik ve beraberlik içinde oluruz. Bu kanlı anma gününü birgün yine kutlama günü yapmak içimizdeki sevgi ve empati kadar mümkün. Hayatın devam ettiği yerde umut her zaman yaşar. Bu siyasi bir yazı değil,yüzlerdeki gülümsemeyi görebilmek için siyaset bilmeye gerek yok. Mutluluğu aramak için siyaset yapmaya gerek yok.Vatan sevmek için bir tarafta durmaya gerek yok. Umut ve mutluluk içinde el ele vermek yetecektir geleceğin bayram olması için.